Yeni doğan bir yavru;
Her canlı, varoluş mücadelesine başlarken, türüne özgü, doğuştan sahip olduğu bilgi ile donatılmış olarak dünyaya gelir. Bu bilgi, nefes alma ve beslenme gibi hayati fonksiyonları yerine getirmek için gerekli içgüdüsel dürtülerin temelini oluşturur. Embriyo veya cenin, bu bilgi sayesinde, bitkisel varoluştan sıyrılıp, davranış sergilemeye başlayan bir varlığa dönüşür. Doğuştan gelen bu hazır bilgi, sonradan öğrenilmesi veya öğretilmesi imkansız, yaşamın ilk kıvılcımı ve varlığı aydınlığa taşıyan bir ışık gibidir.
Oku !...
Hira'da, 'Oku' emriyle başlayan ilk vahiy, görünenden daha derin manaları olan, önemli bir mesaj taşımaktadır. Resulullah (s.a.v.), okuma yazma bilmediğini belirtmesine ve kendisine herhangi bir yazılı metin gösterilmemesine rağmen, ‘Oku’ emrinin tekrarlanması, bu emrin geleneksel anlamda bir metni okuma eyleminden farklı olduğunu düşündürmektedir. Bu durum, vahyin içerdiği derinlik ve manaların daha geniş bir perspektiften değerlendirilmesi gerektiğini işaret etmektedir.
( alak (مِنْ عَلَقٍۚ) : Asılıp tutunan, "Yapışmak, asılmak, sevgi, ilgi, kan emen kurtçuk" gibi anlamlara gelen alaka kelimesinin çoğuludur.)
Kitabını Oku !...
Boynumuzda asılı, her daim açık, her an erişilebilir bir kitap düşünün. Öyle bir kitap ki, sahibinin son nefesinde kapanan, ancak hesap gününde yeniden açılacak bir kitap. Yaşanan her şeyi, eyleme dönüşen her anı kaydeden; beden toprak olsa dahi, içindekileri gizleyen, muhafaza eden ve diriliş esnasında içindeki bilgilerin esas alınacağı, kusursuz işleyen bir sistem...
Beş duyumuzla algılayamasak da, kalbimizin derinliklerinde varlığını hissettiğimiz bu "kitap", zaman zaman ağırlığını yoğun olarak hissettirir. Duygularımızı yönetir, karar anlarında rehberlik eder; vicdanımızın, yüreğimizin sesi olarak adlandırdığımız bu içsel ses, en derin duygularımızın ve düşüncelerimizin kaynağı ve pusulasıdır.
Atom Büyüklüğü
Atomlar, evrende, maddeyi oluşturan temel yapı taşlarıdır. Yarıçapı 0,00000001 cm olan bu parçacıklar, maddenin tüm özelliklerini belirler. Biz ancak bu parçacıklardan oluşan varlıkları, beş duyu organımızla algılayıp, madde olarak nitelendirebiliriz.
Yoktan yaratılış, standart ölçülere bağımlı değildir. Eğer, atomlar daha küçük veya daha büyük boyutlarda yaratılırsa, onlardan meydana gelen varlıkları beş duyu organımızla algılamamız mümkün olmaz. Çünkü bize göre madde vasıfları yoktur, bize göre yok hükmündedirler. Tıpkı, belli frekanslardaki sesleri duyamadığımız gibi. Farklı büyüklükte atomları barındıran ortamlar da bize göre, farklı boyut, farklı katman veya görünmeyen alemdir.
Düşün !...
Göğsümüzde taşıdığımız küçük bir sistem var. Bu sistemin atom yapısı, evrendeki standart atom boyutundan çok daha küçük. Bu nedenle tıpkı belli frekanslardaki sesleri duyamadığımız gibi, onu da beş duyu organımızla algılayamıyoruz.
Biz, evrenin ölçütlerine uygun yaratılmış, standart büyüklükteki atomlardan oluşan varlıklara madde diyoruz ve sadece onları algılayabiliyoruz. Ancak göğsümüzdeki bu sistem, farklı bir boyut, katman yada farklı bir alem. Atom boyutları farklı olduğundan, onunla farklı katman ve farklı boyuttayız. Kendine özgü madde yapısı, kendine özgü zaman algısıyla, bizden farklı bir işleyişe sahip.
Bu sistem, bedenle hayat arasındaki bağdır. Bağ koptuğu an canlı için hayat biter. Tıpkı kökü koparılmış bir bitki gibi. Bu evrenin fizik kurallarının dışında bir varlık olduğundan, evrenin şartlarından etkilenmez. Beden toprak olsa da, bu sistemdeki kayıtlara zarar gelmez.
İnsan diriltilirken, bu sistemdeki bilgiler esas alınır. Bu sistem, evrendeki manevi hayatın hücreleri gibi işlev görür. Kendi işlevlerini yerine getirirken, aynı zamanda göremedikleri, çok daha büyük bir sisteme hizmet ederler. Tıpkı hücreler gibi, yaptıkları bütün işler, toplu olarak üst sisteme yükselir. Evrendeki yaşam zincirinin halkaları gibi, yaratılış gayelerini yerine getirirler. Hücreler bedene hizmet ederken, bu küçük sistemlerde evrene hizmet ederler.
Göğüslerin içinde saklı, madde alemine ait olmayıp, beş duyu organıyla algılanamayan; kendi alemine özgü yapısıyla küçük, ancak işlevi ile büyük bir sistem.
"Her insanın kuşunu (tâirahu) boynuna bağladık." ayetinde kuş kelimesi ile havada asılı durma özelliği vurgulanmakla birlikte, aynı zamanda deneysel ispatın da, nasıl yapılacağına dair işaret verilmektedir. Çünkü bunu deneysel olarak ispat etmek, ancak kuş yumurtaları ile mümkündür.
Aşağıdaki ayet ise, kuşların da aynı kitabı taşıdıklarını vurgulayarak, deneyin insanı temsil edip etmeyeceğine dair olası şüpheleri de ortadan kaldırmaktadır.
Yine bu ayet, deneysel ispatın nasıl yapılacağına dair önemli bir işaret daha vermektedir. Ayette, yaratılmış ve yaratılacak olan her şeyin kaynağında mevcut olduğu, başka bir ifadeyle tasarımlarının hazır olduğu ve bunların belli bir ölçüye göre indirildiği anlatılıyor. Ölçüyle indirilen şeyin, maddi, fiziki bir şey olmadığı açık ve nettir. Çünkü biliyoruz ki, madde anlamında her şey, dünyanın yaratılışı ile birlikte yeryüzündedir. Sürekli indirildiğine şahit olduğumuz şey bilgidir. Çünkü, insanlığın var oluşundan bu yana, dünyadaki kazanımların tümü bilgi kaynaklıdır.
Hemen ardından, rüzgarların aşılayıcı vasıtalar olarak gönderildiğinin belirtilmesi, bunun en büyük delilidir. Şimdi rüzgârın, Kur’an dilinde ne anlama geldiğini görelim.
Benzetim
Evrendeki soyut-somut her şey, yaratılmışlıktan kaynaklı, yapısal veya işlevsel benzerlikler taşır. Her varlığın bir başlangıcı, işlevi süresince devam eden bir yaşamı ve bir sonu vardır. Her bir varlık, kendi özgün amacına hizmet eden farklılıklara sahip olsa da, bu yaşam döngüleri temelde benzer aşamalardan oluşur. Bu döngülerin anlaşılması, bilinmeyen sistemlerin yapı ve işleyişini aydınlatmamıza yardımcı olur. Tıpkı, bir kitabın sayfalarında bilgiyi saklaması gibi, sabit disk (HDD) de, dijital dünyanın hikayelerini, verilerini depolar. Bu benzetim, her iki sistemin de bilgiyi, okuma-yazma, kaydetme ve aktarma işlevini paylaştığını ortaya koyar. Bu benzetmeler, karmaşık ve soyut kavramları somutlaştırarak, anlayışımızı derinleştirir, anlatımlarımızı kolaylaştırır. Kısaca, bilinmeyen varlıkların özelliklerini kolayca anlatabilmek için, benzetim önemli ve etkili bir araçtır.
Kur’an-ı Kerim, indirildiği zamanın bilgi düzeyine hitap ederken, anlaşılması güç ve bilinmeyen bazı bilgileri, geleceğe atıfla, benzetimler yaparak açıklamıştır. Bu nedenle, bir çok ayette, "düşünenler için bunlarda alametler, ayetler, ibretler vardır." diyerek düşünmeye sevk etmiştir. İlahi titizlikle seçilen benzetmeler, keşfedilmeyi bekleyen ipuçları ve işaretler barındırmaktadır.
Bilgiyi Taşıyan Rüzgar : Rüzgarın tohumları ve polenleri taşıdığını biliyoruz. Bu taşıma işlemi, tohumların yayılmasını ve bitkilerin üremesini sağlar. Rüzgar, hem tohumları farklı yerlere ulaştıran bir iletici, hem de polenleri çiçeklere taşıyarak döllenmeyi sağlayan bir aşılayıcıdır.
Rüzgarın iletici, taşıyıcı ve aşılayıcı özellikleri, aynen elektromanyetik dalgalarda da mevcuttur. Her ikisi de görünmez bir el gibi, yaşamın ve bilginin yayılmasını sağlar.
Bilinenden Bilinmeyene Köprü Kurmak : Dünya hakkında bildiklerimiz, evren bilinmezleri hakkında ilham verebilir, bilinmeyenlere dair fikirler geliştirebiliriz. Nesnelerden ilham alarak, paralelinde bazı muadillerinin ve de işlevlerinin olması gerektiğini öngörebiliriz. Rüzgar, bulut, su, yağmur, toprak, bitki gibi unsurların birbiriyle ilişkisi, bu konuda düşünebileceğimiz örneklerden sadece birkaçıdır.
Rüzgar, somut alemde, gözlemleyebildiğimiz bir iletici, bir aşılayıcıdır. Soyut alemde bilgiyi bir yerden başka bir yere taşıma, iletme özelliği olan diğer çifti; elbette ki, elektromanyetik dalgadır. Elektromanyetik dalgalar, bilgiyi taşıma, iletme veya aşılama yönünden tıpkı, tohum yüklü rüzgarlara benzer.
Rüzgarın tohum ve polenleri taşıması ile elektromanyetik dalgaların bilgiyi iletmesi arasında çarpıcı bir benzerlik vardır. Her ikisi de görünmez bir el gibi yaşamın ve bilginin yayılmasını sağlar.
Yakından tanıdığımız cep telefonlarının çalışma sistemi, bilginin elektromanyetik dalga aracılığıyla, bir yerden başka bir yere aktarılması ilkesine dayanır. Elektromanyetik dalgalar bilgiyi, foton denilen enerji paketçikleri halinde, bir yerden bir yere taşırlar.
"Foton, durgun kütlesi sıfırdır; ışık hızıyla ilerler; etkileşimlere parçacık olarak girebilir ancak dalga olarak yayılır."
Şimdi ışığın konuyla ilgili bir yönünü hatırlatarak, karşımıza çıkacak önemli bir benzetmenin açılımını yapalım. Bilindiği gibi ışık, çıplak gözle görebildiğimiz Elektromanyetik Dalgadır. Elektromanyetik dalgalar, az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geçerken kırılır.
Doğuştan gelen, içgüdüsel ve davranışsal bilginin mahiyeti ve kökeni, elektromanyetik dalgaların getirdiği enerjide gizlidir. Tıpkı, tohum yüklü rüzgarların, uzaklardan getirip toprakla buluşturduğu, ardından suyun çimlendirip yeşerttiği, köklenip filizlenen ve meyvesini veren bir ağaç gibi.
Elektromanyetik dalgalar, çeperlerin içine girerek enerjiyi zerkeder. Çeperlerden içeri giren elektromanyetik dalga, az yoğun ortamdan çok yoğun ortama geçerken kırılır. Bu esnada dalga enerjisi yoğunlaşır ve kendi gerçekliğinde somutlaşarak yavaş yavaş olgunlaşır. Enerji yoğunlaşmasıyla oluşan sistemcikler, tıpkı tohum yüklü rüzgarların toprağa bıraktığı tohum gibi yeşermeye, gelişmeye başlar.
Kendine özgü yapısı ve işleyiş hızı olan bu sistem, içinde yaşadığımız evrene göre, daha yoğun bir ortamdır. Bu nedenle, elektromanyetik dalgalar, bu ortama geçiş esnasında yoğunlaşırken kırılarak, taşıdıkları enerji paketçiklerini, sistem içine bırakır. Bu olay, tıpkı bir kalemin kitaba yazı yazması gibidir.
Kendi gerçekliğinde, madde ve zaman kavramına sahip olan yeni varlık, tıpkı fiziksel organları gibi, doğum gerçekleşinceye kadar, sistemciklerini de geliştirir. Canlı doğduğunda, içgüdü ve dürtülerini verecek olan sistemcikler hazır hale gelir. İşte bu sistemciklerden yayılan dalgalar, canlı beyninde işlenerek, canlının ihtiyacı olan bilgi ve dürtüleri meydana getirir. Bu sayede, canlı doğduğunda hayatta kalması için gerekli bilgileri okur ve hayat bulur. Bu nedenle, canlıya eşlik eden bu sistem, yazılması okunması ve yazılanları kayıt altında tutması yönünden, tıpkı bir kitap gibidir.
Varlık rahimde veya yumurta içinde iken, enerji paketçikleri, küçük sistemcikler haline dönüşür ve bunlar doğum esnasına kadar, ceninin gelişimine paralel olarak gelişimini sürdürür. Gelişen bu sistemciklerin yaydığı dalgalar sayesinde, varlık içgüdü ve davranışlarını gösterir.
Rabb : "Bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek."
Elektromanyetik dalganın, taşıyıp getirdiği, enerji formundaki bilgi, neyin içinde yeşerip gelişir?
Kur'an-ı Kerim, onu "alem" olarak tanıtır. Kendine özgü atom yapısı, ve işleyiş hızı olan küçük bir alem. Allah, bütün alemlerin, yaratıcısı ve yetiştiricisi yani Rabbi'dir.
Rahimde veya yumurta içinde gelişmekte olan cenini, canlının türüne uygun frekanslardaki elektromanyetik dalgalardan tam anlamıyla mahrum bırakırsanız, canlı doğduğunda, yaşamı için zorunlu güdüleri göstermesini sağlayacak sistemciklerin oluşumunu engellemiş olursunuz.
Anne rahimden ayrı tutulamayacağı için, bunu rahimlerde gelişen canlılar üzerinde denemek mümkün değildir. Çünkü, dış ortamdan yayılan dalgalar engellenebilse de, anneden yayılabilecek elektromanyetik dalgaların, rahimdeki canlıya ulaşmasını engellemek mümkün olmayacaktır. Ancak, kuş yumurtaları bu deney için uygundur. Bazı ayetlerde, özellikle; algılama yetenekleri ile birlikte, kuş örneğinin verilmesi, hem bu yeteneklerin kazanım sürecine dair, hem de deneyin yapılabilirliğine atıfta bulunması açısından önemlidir.
Kuluçkaya hazır haldeki, döllenmiş yumurtaların, canlının mahiyetine uygun elektromanyetik dalgalardan mahrum kalmasını sağlamak, deneyin dikkat edilmesi gereken, can alıcı noktalarından biridir. En küçük bir sızıntı, doğru sonuç alınmasını engelleyebilir.
Her elektromanyetik dalga canlı için hayati öneme sahip bilgiyi taşımaz. Bunu kısaca bir örnekle, netleştirebiliriz. Rüzgarlar bitki tohumlarını, bir yerden bir yere taşıyabilir, ancak her rüzgar tohum yüklü değildir. Örneğin, ısı da, Elektromanyetik Dalga ile yayılır. Ancak bu dalganın içerisinde, yumurtada gelişecek olan embriyonun ihtiyacı olan bilgi yoktur. Bu tip dalgalar tıpkı, içinde tohum barındırmayan rüzgar gibidir. Bu nedenle, ısı dalgalarının deney sonucunun sağlığı açısından bir önemi yoktur.
Kuluçka döneminde, canlı mahiyetine uygun nitelikteki Elektromanyetik Dalgaların, yumurtalara ulaşmasını engelleyen, saptıran, niteliğini bozan veya etkilerini sıfırlayan bir kalkan, konunun ispatı için yeterlidir.
Kuluçka süresi tamamlandığında, yumurtalarda hiçbir hareket gözlenmeyecektir. Çünkü içinde, bitkisel yaşamla dünyaya gelecek olan bir canlı vardır. Kabuğunu dahi kırıp dışarı çıkma gayreti gösteremeyen, çıkarıldığında ise hiçbir içgüdüsel dürtüye sahip olmayan bir canlı. Gözlerini açamayan, yutkunamayan, işitemeyen bilinçsiz bir canlı. Tıpkı bir bitki gibi. Genlerinin imkan verdiği ölçüde fiziki yapısı gelişmiş, ancak canlılık kabiliyeti kazanamamış bir varlık. Çünkü, türüne uygun frekanstaki elektromanyetik dalgalar yumurtaya ulaşamamış ve canlı bedenine eşlik edecek, ona ilk dürtüleri gönderecek olan yönetim sisteminin içi boş kalmış ve gelişim gösterememiştir.
Dünyaya gelen varlığın bitkiden farkı olmayacaktır. Tıpkı, işletim sistemi yüklenmemiş bir bilgisayar, tohum ekilmemiş bir toprak, içine hiç bir şey yazılmamış bir kitap gibi bomboştur.
Bu deney bize, canlıların içgüdü ve davranışlarını elektromanyetik dalgalar aracılığıyla, canlının fiziksel bedeninin haricinde farklı bir sistem sayesinde kazandığını ispatlayacaktır. Canlının, fiziksel özelliklerinin taşıyıcısı durumundaki, ebeveynlerinden miras aldığı genler olduğu gibi fizik bedendedir. Canlı, bir bitki gibi biyolojik gelişimini tamamlamıştır. Ancak, içgüdü ve davranışsal dürtüleri verecek olan sistemcikler oluşmamıştır.
Elektromanyetik kalıtım, içgüdü ve davranışlar konusunda, genetik biliminin ifade ettiklerini kapsamakla birlikte, henüz bilimsel bir temele dayandırılamamış, bazı durumlara da açıklık getirmektedir. Örneğin;
Yıldız, gökcisimleri ve burçlardan yayılan elektromanyetik dalgaların, insan davranışları üzerinde etkili olduğu bilinmekle birlikte, bilimsel bir temele dayandırılamamaktadır. Oysa, güneş ışığının, tutulmaların, ayın çekim gücünün yeryüzüne etkileri bilinmekte ve açıklanabilmektedir. Ancak daha karmaşık bir yapıya sahip olan astrolojik olayların, insan davranışları üzerindeki etkisi bilinerek, büyük çoğunluk tarafından kişisel tecrübelerle kabul edilse de, bilimsel temellere dayandırılarak açıklanamamaktadır. Gökcisimlerinin yeryüzüne yaydıkları elektromanyetik dalgalar, insanlar üzerinde sanılandan daha büyük etkileri vardır. Elektromanyetik dalgadan ibaret güneş ışığı, en basit haliyle yeryüzünü aydınlatmaktadır. Elektromanyetik dalgalar, insan davranışlarını etkilediği gibi, rahimlerde yeni doğacak olan ceninleri de etkilemektedir. Gökcisimleri, ceninlere tohum salgılayan, tohum depoları gibidir. Cenin ana rahminde iken, burçların o anki konumuna göre, ağırlıklı olarak hangi burcun etkisinde kaldı ise, o burcun genel karakteristik özelliklerini gösterir.
Allah, yeryüzünün kaderini tayin etmek ve idare etmek üzere gökcisimlerini aracı kılmıştır. Aşağıdaki ayette, burçların şeytanlardan korunmuş olmalarının vurgulanması önemli bir mesaj taşımaktadır. Onlardan gelebilecek kötü bir etki halinde, peşine onu açık ve belli edecek, onu yakıcı, yok edici bilgilerle peşinden geleceği vurgulanmaktadır.
Zaman zaman, küçük yaşta, kendinden beklenmeyecek mucizevi üstünlükler gösteren çocukların dünyaya gelmesi, ebeveynlerinden miras olarak aldıkları genlerle açıklanamaz. Bilimsel araştırmalar, davranışsal kalıtımın, nesilden nesile aktarıldığı konusunda hemfikir olmakla birlikte, bunu kesin ve tam anlamıyla açıklayamamaktadır. Çünkü, davranışsal kalıtımın kaynağına dair, genetik kalıtım kadar net ve keskin dayanakları henüz bulunamamıştır. Genetik kalıtımın bilgi aktarıcısı genler, bireyin fiziki bedenine dair özellikleri belirlemek ve beynin en iyi şekilde çalışabileceği, alt yapısını inşa etmekten öteye geçemez. Kısaca genler, davranışsal ve içgüdüsel becerileri aktaracak veya kontrol edebilecek kapasite ve esneklikte değildir. Davranışsal ve içgüdüsel kalıtım, daha karmaşık bir yapının eseridir. Her ne kadar aynı kaynağa dayalı gibi görünse de, davranışsal yetenek ve becerileri kazandıracak olan bilgiler, asla genlerle aktarılamaz ve açıklanamaz.
Bu nedenle, genetik kalıtım, bu konulara dair bazı açıklamaları yetersiz kalmaktadır. Eğer öyle olsaydı, soyunda üstün yetenekleri olan bireylerden, yine üstün vasıflı bireylerin doğma olasılığı daha yüksek olmalıydı. Veya bireyler üzerinde, burçların karakteristik özellikleri, bu kadar yüksek ihtimalle tahmin edilebilir durumda olmamalıydı. Diğer taraftan, gökcisimleri ile birlikte, ana rahminde gelişmekte olan cenin, aile ortamında iken her bireyden yayılacak nitelikli elektromanyetik dalgalardan da etkilenir.